46- TÜRKİYE’Yİ DOLAŞMASI GEREKEN BİR MÜZİKAL
Bugün 3 Haziran. Büyük Vatan Şairi Nazım
Hikmet’in ölüm günü.
Şu günlerde sahnelenmeye başlayan bir müzikal
var.
Sahne jargonuyla prömiyer denilen izleyici
önündeki ilk gösterimini izledim. Bana verilen programa göre ikinci gösterim
bugün saat 20.30’da Barış Manço Kültür Merkezi’nde olacak. 5-13 Haziran
tarihlerindeyse Baba Sahne’de izleyici karşısına çıkacak. Müzikalin adı:
“OD: Sevda Ateşten Bir Gömlek”
Kısacası: “Nazım Hikmet Müzikali”
Yazım-Kurgu-Beste-Oynayan: Hasan Yükselir.
Yönetmen-Oynayan: Ümit Çırak
Orkestrayı kuran: Ozan Sarıboğa
İki perde üzerinde kurgulanan bir HDF yapımı.
Nazım Hikmet denildiğinde akla, sevda,
hasret, vatan ve dahi komünist bir şair düşer. Bu kavramlar Nazım Hikmet’in
kemre (kabuk) tutmuş yaralarıdır.
“Nazım Hikmet Müzikali, hapishane
koşullarında bile politik mücadeleyi sanatsal yaratıma dönüştüren büyük şairin
yaşamı boyunca yakasını bırakmayan aşk ve ayrılıklarını konu alan şiirlerinden
kurgulanarak Hasan Yükselir tarafından bestelenmiş bir Müzikaldir.”
Müziğin dili evrenseldir, tanımlaması genel
kabul gören bir klişedir. Müzik, seslendiriliş şekliyle sözlü ve sözsüz olarak
ikiye ayrılır. Sözsüz olanını, inceltilmiş duygularımız meşrebince zihnimizde
bir hikâye canlandırarak dinleriz. Ya da hiçbir hikâye giydirmeden daha
öncelerden zihnimize kodlanmış olan hoş duyguları uyandırması hazzıyla
dinleriz.
Bir de müziğin ete kemiğe bürünme hâli var.
Müziğin ete kemiğe bürünmesini sağlayan etken, sözünün/şiirinin hikâyesidir.
Örneğin “Zeytinyağlı da yiyemem aman / Basma
da fistan giyemem aman” diyen bir ezgiyi dinlerken hadi tekil olarak
düşünürseniz yeme işine akıl erdirdiniz de yanında fistan giyememek ne alaka,
diyeceksinizdir. Fakat size hikâyesi anlatıldığında iki çelişiğin sırf
zihinlere bir “şeyleri” nakşetmek için kafiye yardımıyla yan yana getirildiğini
anlayacaksınızdır. İşte müziğin ete kemiğe büründürülmesi hâli budur.
Hasan Yükselir’in geçmişinde tiyatroculuk
var. Yazıp oynayıp söylediği Nazım Hikmet şiirleri, bu müzikal içerisinde tam
anlamıyla ete kemiğe büründürülmüş durumda. Şimdiye kadar zaten kulağınızda
asılı olan şiirler, hikâyeleriyle beraber Hasan Yükselir yorumuyla daha bir
anlam kazanıp ballanmış.
Müzikaller, temalı/tiyatrolu konser sınıfına
girer. Ya da tiyatro/oyun eşlikli müzik dinletisi diyebiliriz. İnceltilmiş
duygularınıza çift sanat alanında at koşturtursunuz. Hem teatral tatmin hem de
müziksel tatmin almış olursunuz.
Türk kültür hayatında bir zamanlar müstesna
bir yer tutan müzikallere hasret bırakıldık. Ondandır ki anlam hanelerimizin
(sanat belleğimizin) tozuna fıskiye tutmak istedim bu müzikal sayesinde.
İşte “OD: Nazım Hikmet Müzikali” bu
hasretliğimize huşu içerisinde ara verdirecek kalitede, hatta konusu itibarıyla
aşılması zor tatta olan bir müzikaldir. Bundandır ki dimağların pasını
silkelemek için tüm Türkiye’yi gezdirilmesi gereken bir eserdir, dedim.
Gâh hüzün doluyorsunuz, gâh muziplik yakalıyorsunuz, gâh bugün Pazar, diyerek hapishane tutsaklığına meydan okunuşun buruk sevincini yaşıyorsunuz. Nazım Hikmet’in inişli çıkışlı aşk dramları sizi birazcık fazlasıyla burkacaktır. Hele hele hem bedensel olarak bir hak, hem de bir türün (insanın) biyolojik devamlılığı için isyana ramak duyguları seslendiren şiir sahnelenmesinde oldukça burkulacaksınız. Nazım Hikmet’in yaşadığı dramlar karşısında birden, Roma’dan bu yana gelişerek gelen hukuk felsefesinin anlamsız kalışına öfke dolu bir yelken açıyorsunuz. Melodram vehmine kapılma değil bu. Burkulmak, insaniyete mahsustur.
Spoiler (alıntı-parça) vererek tadını kaçırmak istemem. Hasan Yükselir ve Ümit Çırak anlatımda ve müzikte pazılın parçaları misali birbirlerini öylesine tamamlıyorlar ki sahnede es kaza bir kekremsilik na mümkün. Diyelim ki anlamaz olduğum için umursamadan es geçtim eserin müzikal omurgasını. Sırf Hasan Yükselir’in sesine, müzikalitesine mihman olmak için giderdim.
Bana kalsa sırf dinlemek için hiçbir konsere
gitmem. Salondaki temaşadan haz aldığım için gitme duygusu daha ağır basar.
Amma amma temalı, yani konulu konserlere koşa koşa gidebilirim. Değerli bir
müzisyen dostumuza sözünü ettiğim üzere temalı bir konser metni yazma hevesim
vardı. Tembelim işte. Hâlen denemeye kalkışmadım.
Çok sanat yazısı yazdım. Hiçbirinde ısrarcı olmadım. Özellikle İstanbul’daki arkadaşlarıma hem ısrar hem de olanca demokratlığımla (!) emrediyorum! Ülkemiz, sanatın budandığı hatta kökünün kesilmeye çalışıldığı Türkiye’dir. Bir daha gelir gelmez bilemem. İllaki 5 ya da 13 Haziran günlü ajandanıza yerinizi şimdiden ayırtmak için not düşünüz.
E daha fazla söyletmen beni.
A-sosyal medyada açıklamasız, anlamsız
bırakılan videoları takip edenlerin e şair burada ne demek istemiş, misali
isyanlarına yol açacak şekilde bırakmayayım yazının sonunu.
İşte tıklayacağınız yer: www.babasahne.com
Yorumlar
Yorum Gönder